22 Nisan 2008 Salı

Edward Hopper "Otel Odası"



Edward Hopper, melankoli ve yalnızlığın ressamı olarak bilinir. Resimlerindeki ana tema kalabalık içinde de olsa yalnız kalmış, itilmiş, dışlanmış bir yalnızlıktır; büyük şehirlerin içindeki, kalabalığa rağmen hissedilen yalnızlık. Seçilmiş bir yalnızlık değil, terk edilmişliktir daha çok.


Hopper’in tablolarını çok sık poster olarak görürüz. Evinden uzakta – hatta ülkesinden de uzakta -- okuyan öğrencilerin kaldığı bir yurtta, hemen her odada asılmış bir Hopper baskısı görmek, hatırlıyorum beni çok şaşırtmıştı. Özellikle “Gece Kuşları” adlı tablo benim de ailemden uzak olduğum yıllarda duvarımı dolduran bir posterdi. Gece yarısı bir kafeteryada birbirlerini tanımayan insanların kendi içlerine gömüldükleri resim, yabancılaşmamın ve duyduğum özlemin kanıtıydı adeta.


Hopper’in resimlerinde evinden uzakta, terk edilmiş figürlere çok sık rastlarız. 1931 yılında yaptığı “Otel Odası” adlı tabloda basit bir tema seçmiş olmasına rağmen, resme her dönüşte, her bakışta, duyguların yoğunluğu artar. Hopper “Resim yaparken amacım hep, doğanın içselleştirilmiş ifadesinin en şaşmaz kopyasını yapmak olmuştur” sözleriyle, aslında tam da resimlerini anlatıyor. Resimlerinde her zaman bir öykü bulmamız boşuna değil. O, her resimde bir öykü anlatmayı beceren ressamlardan.

“Otel Odası”nda da garip bir öykü anlatır. Yüzü karanlıkta kalan genç kadın, evinden uzakta, muhtemelen bir sevgili ile buluşmaya geldiği otel odasında yalnızdır. Komodin üzerinde duran şapkasından ve koltuğun üzerine atılan paltosundan dışarıda soğuk bir kış günü hayal ederiz. Sarı perdenin altında da simsiyah bir gece görünür. Bavullarını alıp gelmiştir ama onu bekleyen, sevgilinin kolları yerine, bir veda mektubudur. Bu resimden söz eden birkaç yazıda elinde kitap okuduğu yazıyor ama bence bu dörde katlanmış bir mektup. Dörde katlanmış olması da içinde gizli bir mesaj içerdiğini işaret ediyor. Kızın duruşu bitkin, omuzları çökmüş. Odanın sıradan mobilyaları, hiçbir kişilik taşımıyor. Duvarlar ise ürkütücü derecede beyaz.

Bavullarını açmamış olması da, geri dönüp dönmemek konusunda kararsızlığını gösteriyor. Yeni gelmiş ama burada kalmasını gerektiren neden yok artık. Bu resme baktığımızda kadının içinde bulunduğu durumun gerginliğini duyuyoruz. Bunun nedeni, elindeki mektubu sanki onlarca kere okumuş, inanmaz şekilde yeniden okuyor. Hâlbuki buraya gelirken saçlarını yapmış, erotik görünmek için elbisesini çıkartmış ama bu çabaların gereksiz kaldığı da aşikâr. Resme bakan kişiyi sanırım hüzünlendiren de bu: saf bir şekilde kendini vermeye hazır genç kadının, itilmişliği, istenmemiş olması.


Otel Odası (1931)
Museo Thyssen-Bornemisza, Madrid

Hiç yorum yok: